Yaşanmamış diyaloglar 6, teninin kokusu


Yaşanmamış diyaloglar 1, başlangıç
Yaşanmamış diyaloglar 2, bekleme
Yaşanmamış diyaloglar 3, kaybediş
Yaşanmamış diyaloglar 4, mutlu son
Yaşanmamış diyaloglar 5, hayaller

Şimdi size her şeyin çok eğlenceli, farklı olduğunu söyleyeceğim ama inanmayacaksınız bana çünkü ben kendime inanmıyorum. Burada hergün bir diğerinden daha farklı, çok eğleniyorum, burası çok güzel diyeceğim ona da inanmayacaksınız çünkü ben bile inanmıyorum söylediklerime. Kendi inanmadığım birşeyi size söyleyemem ben. Başkaları yapabilir bunu ama ben yapamam. Ben yalan söylemem, hiçbir zaman siyaha beyaz demedim. Bu renk metaforu ne kadar geçerli olur bilmiyorum ama genelde kötüye iyi demem ben. Bu da büyük bir sorun aslında. Her şeyin sahte olduğu bir sistemde ben kalkıp doğruları söylersem eğer beni akıl hastanesine kapatırlar çünkü akıl hastaneleri gerçekleri söyleyen insanların yeridir.

Eğer bir gün sizde kalkıp gerçekleri söyleyemeye başlarsanız sizi de buraya atmak isteyebilirler. Aramızda kalsın ama bu sistemde gerçeği söylemenin cezası büyük. Ancak ben burada gerçeği söylediğim için bulunmuyorum. Ben sevdiğim için buradayım, çok sevdiğim için cezalandırdılar beni. Sistem istiyor ki sevgiler gerçek olmasın böylece o daha fazla eşya satabilir. Sevginin satıldığı bir dünyada yaşıyoruz biz. Bu dünyada eğer hala gerçekten sevenler var ise onları da bir şekilde susturuyorlar. Sevgiyi öldürmek niyetindeler çok iyi biliyorum bunu. Kısmen de olsa başarıyorlar bunu. Belki hala benim gibi gerçek sevgiyi hissetmeye devam edenler vardır ama ben hiçbirisi ile tanışmadım. Varsın son savaşçısı olayım aşkın ve son nefesimi onun için vereyim.

Ancak ölmek gibi bir niyetim yok benim. O benim bu kadar yakınımdayken niye ölmek isteyeyim ki? Hayatım boyunca aradığım her şey bir adım uzağımda benim. Aslında istediğim herşeye sahibim. Neden onunla konuşmuyorum diye merak ediyorsundur, onunla konuşursam hayallerim dışına çıkarım ben. Hayal gücü fazla geniş birisi değilim ben, ufaktır dünyam. Eğer ona dokunursam, onunla konuşursam kaybolurum ben. Onun gözlerinin içinde kaybolur ve bir daha asla geri dönemem. Bir diğer taraftan ne söyleyeceğimi bilemiyorum.

Düşünsene o hep yanıma geliyor ve benimle konuşuyor. Elimi tutuyor sonra. O kadar mutlu oluyorum ki başka bir dünyaya gidiyorum. Yemyeşil bir düzlük ve her yerde çiçekler var. O kadar güzel kokuyor ki etraf böyle bir yerin gerçek olamayacağını düşünüyorum. Gökyüzünde hep gök kuşağı oluyor. Gece olsa mesela tüm galaksiyi görebilirim gökyüzüne baktığımda ama hiç gece olmuyor. Gece olmasını da istemiyorum. Sonra geriye, akıl hastanesine dönüyorum ve o gitmiş oluyor. Belki bu yüzden konuşamıyorum, bilmiyorum.

Artık bu odanın yansıması olan o yere daha sık gidiyorum. Söylemiştim daha önce orada kimse yok, sadece ben varım. Aslında orada çok mutluyum ben, kimsesizlik çok güzel. Etrafında gereksiz kimsenin olmadığını düşün mesela. Sana yönelttiler saçma sorular, anlamsız cümleler, kısaca hiçbir şey yok. Bunun hep hayalini kurduğunu biliyorum, geceler boyu hep bunu düşledin. Ben oraya gidebiliyorum işte. Psikoloji kitaplarında hep öteki dünyanın kötü olduğunu, oralarda canavarların olduğu söylerler. Onlara göre benim durumum bir hastalıkmış ama benim için öyle değil. Orası benim tek doğrum.

Eğer o olmasa yanımda asla geri dönmek istemem. Bu dünyada ne var ki? Günde iki kere ilaç veriyorlar bana, hiçbirini yutmuyorum. Hepsini yatağımın altında biriktirip gece olunca tuvalete atıyorum. Göya beni tedavi edecekler. Bir doktora "Aşkın tedavisi yoktur" dedim geçenlerde. Akıl hastanesine gideli beri ilk kez konuşmuştum. Belki ilaçların tesiri altındayken birşeyler söylemiş olabilirim elbette ama hiçbirini hatırlamıyorum. Niye öyle söylediğimi bilmiyorum ama konuştuğum için doktorun ne kadar mutlu olduğunu anlatamam. Bir hışımla odadan çıktı ve diğer doktorlara anlatmaya gitti. Zaten genç bir çocuktu, belli ki fazla heyecanlanmıştı. Aşkın tedavisi yoktur. Olsa bile hiçbir aşık tedavi olmak istemez. Aşkın ateşinde yanmak vardır ya hani, yanıp kavrulmak ister o ateşte.

Geçenlerde ben yine diğer tarafa gitmiş kimsesiz odamda tek başıma oturuyordum. Sonra bir anda kapı açıldı ve o geldi. Her zaman yaptığı gibi sandalyeye oturmadı ama. Bunun yerine yatağımın üzerine oturdu. O yatağa oturunca bende daha dik bir şekilde oturmaya karar verdim. Sonra elimi tuttu ve "ben geldim" dedi. O gelmişti. Bütünn bir gün bazen günler boyunca beklediğim o gelmişti. Dünyanın en mutlu insanı bendim. "Bana herşeyi anlatabilirsin" dedi ben konuşamadım. "Sorun değil" diyerek devam etti cümlesine. "Ben herşeyi biliyorum" dedi daha sonra ve ben kafamdan vurulmuşa döndüm. Bir kurşun geldi, şakağıma çarptı ve hiç durmadan yoluna devam etti sanki. O nasıl her şeyi bilebilirdi?

Ne söyleyeceğimi bilemediğim bir anda "ben hep seni sevdim" deyiverdim. Bunu nasıl yaptığıma inanmadım ama tek cümlem bu değildi. "Ben hep seni aradım. Seni ilk gördüğüm zaman aşkın ne demek olduğunu anlamıştım ben. Sonra günlerce bekledim seni ama sen hiç gelmedin. Sonrasını biliyorsun zaten." Kurduğun cümlelerin dudaklarımdan nasıl dışarıya çıktığı hiçbir zaman bilemedim. Aylarca tek kelime bile etmemiş ben şimdi cümleler kuruyordum. Belki terapileri işe yaramıştı ihtimal bile vermeme rağmen.

Elimi daha sıkı tuttu sonra. "Lütfen gitme" dedim ona. "Elimi tutan herkes gitti çünkü." "Ben herkes değilim" diyerek cevap verdi ve ona bir kes daha aşık oldum. Zaten geçen her saniyede ona bir kere daha aşık oluyordum ben. Sonra sarıldı bana. O an ölsem asla pişmanlık duymazdım. Onun kokusunu içime çektim ben, onu hissettim. Bende ona sarıldığım zaman onun bedenini hissettim, sıcaklığında yandım ben ama canım yanmadı.

Daha sonra sarılmamız bittiği zaman geriye doğru çekildi biraz ama hala bana çok yakın duruyordu. "Ben her şeyi biliyorum" dedi ve tekrar sarıldık. Bu sefer daha sıkı sarmıştı beni. Onu yanağından öptüm, bunun nasıl bir duygu olduğunu anlatamam size. Şimdiye kadar kurduğunuz tüm hayalleri birleştirin ve onu binle yok on binle veya bir milyar çarpın. Yine yeterli gelmez ama anlamanız için söylüyorum öyle bir duyguydu.

Daha sonra tekrardan geriye doğru çekildi. Bu sefer iki elimi birden tutuyordu. Daha sonra sol elimi bıraktı ve elini kalbimin üzerine koydu. "O senin" diyebildim sadece ve o gülümsedi. Gülümsemesi var olan her şeyden daha güzeldi. Öyleydi hayatınız boyunca gördüğünüz en güzel görüntüyü düşünün işte o, onun gülümsemesi yanında hiç kalırdı. "Onu çok iyi koruyacağım" kelimeleri çıktı dudaklarının arasından. "İstediği yap" dedim ona. "İstersen kez, parçala, doğra, yak, yık ama içinde sen ol. Yeter ki ona dokun, ne yapacağının ne önemi var ki."

Daha sonra konuşmamaya başladık. Sanki konuşmamıza gerek yoktu. Sanki tüm kelimelerin çok ötesindeydik biz. Sanki lisanlara ihtiyacımız yoktu. Saatler geçtikten sonra o yorulmuştu yanıma uzandı. Sonra bana sarıldı ve uykuya daldı. Ben uyuyamadım tabi. Sanki bir hayalmiş gibi kokusunu çektim içine. Yüz hatlarını ezberleme çabaladım. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki kalp krizi geçireceğimi sandım. Eğer öyle olsaydı en mutlu ölüm benim ki olurdu sanırım.

Daha sonra düşünceler tekrardan zihnimde dolaşmaya başladı. O gerçek miydi çünkü burası gerçek değildi. Gerçek doktorların olduğu, bana sürekli ilaçlar verilen o akıl hastanesiydi. Burası da sadece bana ait olan başka bir evrendi. Eğer o gerçekse burası da gerçekti. Ancak gerçek akıl hastanesindeydi. Ben buradayken bedenim oradaki yatakta yatıyordu.

Daha sonra gerçeğin veya hayalin benim için anlamı olmadığına karar verdim. O gerçek olsa veya olsa ne değişirdi ki. Onunla birlikteydim, ona dokunabiliyor hatta onunla konuşabiliyordum. Benim gerçeğim oydu ve ben kalan her şeye yalan dedim o an. Onun yanındaydım ve benden daha mutlusu olamazdım. Onun elini tutuyor, onun sesini duyuyordum ya başka bir şeye ihtiyacım yoktu benim.Yaşanmamış diyaloglar

0/Post a Comment/Comments